Tarihin belirli dönemlerinde Tanrı, halkını kendi Sözü’ne dönmeye çağırmıştır. Bu çağrıların en bilineni, 16. yüzyılda Avrupa’da gerçekleşen ve dünya tarihini kökten etkileyen yenilenme hareketidir. Bu hareket, insan geleneklerine değil, Tanrı’nın Sözü’ne kulak verme arzusundan doğdu. Bu arayış, bugün hâlâ birçok imanlının yolunu aydınlatan beş temel ilkeyi yeniden keşfetmemizi sağladı: Beş Sola.
“Sola” kelimesi Latince kökenlidir ve “yalnızca” ya da “sadece” anlamına gelir. Beş Sola, kurtuluşun ve Hristiyan yaşamının temelinin neye dayandığını net bir şekilde ifade eden beş ilkeyi anlatır.
Bunlar:
Bu ilkeler, bir özet değil; iman yolculuğunun kalbidir. Çünkü bu beş temel gerçek, bizi insan çabasından Tanrı’nın işine, geleneklerden Tanrı’nın Sözü’ne, belirsizlikten Mesih’in kesin kurtarışına yönlendirir.
Beş Sola, Hristiyan inancını Tanrı merkezli hale getirir. Kurtuluşun kaynağı insanın dini çabaları ya da ahlaki gayreti değil, Tanrı’nın lütfu, Sözü ve İsa Mesih’in tamamladığı iştir. Bu ilkeler, Tanrı’nın yüceliğini korurken insana gerçek umut ve güvence sunar.
Bugün birçok kişi Tanrı’yla ilişkisinde belirsizlik yaşarken, Beş Sola bu belirsizliği ortadan kaldırır:
“Tanrı beni neden sevsin?” sorusuna, “Çünkü sen iyi biri olduğun için değil; O iyi olduğu için” cevabını verir.
“Kurtuldum mu emin değilim” diyen kişiye, “Kendi işlerine değil, İsa’nın işine güven” çağrısını yapar.
Beş Sola, imanlının temelini sarsılmaz bir zemine oturtur: Tanrı’nın Sözü’ne ve İsa Mesih’in tamamladığı işe.
Beş Sola ifadeleri ilk olarak bir belge içinde aynı anda yer almasa da, bu ilkeler 1500’lü yıllarda Tanrı’nın halkını yenilemek için başlattığı harekette belirginleşti. O dönem kilisede gelenekler, otorite yapıları ve insan çabası, Tanrı’nın kurtarış Müjdesini gölgede bırakmıştı.
İman önderleri, Kutsal Kitap’a geri dönerek şu soruyu sordular:
“Tanrı’yla nasıl doğru bir ilişkiye kavuşuruz?”
Cevap, Beş Sola’da özetlenmiş oldu. Bu ilkeler zamanla reform hareketlerinin kalbinde yer aldı ve birçok imanlı topluluk için vazgeçilmez bir temel haline geldi.
Bugün, bu ilkeler sadece tarihsel bir miras değil, yaşayan bir gerçekliktir. Çünkü Tanrı değişmez, Müjde değişmez, kurtuluş yolu hâlâ aynı: Yalnızca imanla, yalnızca lütufla, yalnızca Mesih aracılığıyla.
Tanrı’yla ilgili neyi bilebiliriz? Doğru ve yanlışı ne belirler? Kurtuluş yolunu nereden öğreniriz?
Bu hayati sorulara verilen en net ve güvenilir cevap, “Yalnızca Kutsal Kitap” ilkesinde bulunur. Bu ilke, Hristiyan yaşamında nihai ve bağlayıcı otoritenin yalnızca Tanrı’nın yazılı Sözü olduğunu ilan eder.
“Yalnızca Kutsal Kitap”, iman ve yaşam konularında en yüksek ve son sözün Tanrı’nın esinlediği Kitap olduğunu ifade eder. Gelenekler, kişisel deneyimler, dini kurumlar ya da ruhsal önderler bu Kutsal Söz’ün yerine geçemez. Hepsi, Tanrı’nın Sözü’ne tabi olmak zorundadır.
Bu ilke, Tanrı’nın halkını kutsal korkuyla yönlendirir:
“Rab ne dedi?”
“Tanrı ne söylüyor?”
Bu sorular, imanlının düşüncesini ve yüreğini şekillendirir.
İnsan görüşleri değişkendir. Kültürel değerler zamanla kayar. Ama Tanrı’nın Sözü sonsuza dek kalır. Eğer yaşamımızı bu Söze dayandırmazsak, ruhsal olarak kaygan bir zemine basmış oluruz.
Kutsal Kitap, Tanrı’nın karakterini, insanın hâlini ve kurtuluş planını açıkça bildirir. Her imanlı için pusula görevi görür.
“Sözün adımlarımı aydınlatan çıradır, yoluma ışıktır.” (Mezmur 119:105)
I.yüzyılda Tanrı’nın halkı, pek çok konuda Kilise otoritesinin sözüyle yetinir hale gelmişti. Ancak Tanrı, bazı önderleri aracılığıyla halkını tekrar kendi Sözü’ne yönlendirdi. “Yalnızca Kutsal Kitap” çağrısı, imanlıları insan sözlerinden çok Tanrı’nın sözüne kulak vermeye teşvik etti.
Bu ilke, sadece teolojik bir tartışma konusu değil, yaşamla ilgili bir yöneliştir. Şu soruyu sürekli sorar: “Sana bu konuda ne dedi Tanrı?”
Kutsal Kitap, sadece geçmişin metni değil, yaşayan Tanrı’nın canlı ve etkili sözüdür. Ve bu Söz, bizi Mesih’e yönlendirir.
“Yalnızca Kutsal Kitap” ilkesi, diğer tüm ilkeler için temeldir. Çünkü lütfun ne olduğunu, imanın neden gerekli olduğunu, Mesih’in işinin ne anlama geldiğini ve tüm yüceliğin neden yalnızca Tanrı’ya ait olduğunu ancak bu Söz aracılığıyla anlayabiliriz.
Tanrı’nın Sözü, imanlının sığınağıdır. Çünkü O’nun sesi, her şeyin üstündedir.
Bir insan Tanrı karşısında nasıl aklanır? Cennete girmek için ne gerekir? Tanrı bizi neye göre kabul eder?
Bu soruların cevabı, iman hayatının kalbinde yer alan şu gerçeklikte bulunur: Yalnızca imanla.
“Yalnızca imanla” ilkesi, Tanrı’nın bir kişiyi kabul etmesinin, onun iyi işler yapmasına veya dini görevleri yerine getirmesine bağlı olmadığını bildirir. Bir kişi, Tanrı’yla doğru ilişkiye sadece İsa Mesih’e duyduğu iman aracılığıyla girer.
Bu ilkeye göre, aklanma (Tanrı tarafından doğru sayılma), insanın çabasıyla değil, Mesih’in çarmıhta tamamladığı işin kişisel olarak kabul edilmesiyle gerçekleşir.
“İmanla aklanan kişi yaşam bulacaktır.” (Romalılar 1:17)
“İbrahim Tanrı’ya iman etti, bu ona doğruluk sayıldı.” (Romalılar 4:3)
Şu anlama gelir:
Çünkü birçok kişi Tanrı’yla barışın, ancak iyi biri olmakla mümkün olduğunu düşünür. Oysa Kutsal Kitap şöyle der:
“Doğru olan tek kişi yok, bir kişi bile.” (Romalılar 3:10)
Hiçbirimiz Tanrı’nın ölçüsüne ulaşamayız. Ama iyi haber şu ki, Tanrı bize kendi doğruluğunu Mesih aracılığıyla sunmuştur.
Tanrı bizden bir şeyler yapmamızı değil, yaptığını kabul etmemizi ister. Bu kabul, imandır.
Sola Fide ilkesi, Hristiyanlık tarihindeki en güçlü yenilenme çağrılarından biridir. Çünkü bu ilke, insan çabasına değil Tanrı’nın armağanına yönelir. 16. yüzyılda birçok kişi, Tanrı’yla barışın kilise ritüellerinden geçtiğini sanıyordu. Ama Tanrı, halkını Kutsal Kitap’taki bu açık gerçeğe döndürdü:
“İman aracılığıyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır.” (Efesliler 2:8)
Tanrı, kendisine güveneni kurtarır. İman, insanın Tanrı’ya “ben değil, Sen” demesidir.
Bir insan neden kurtulur? Tanrı neden bazılarını bağışlar, bazılarını da yargılar? İnsan Tanrı’nın sevgisini kazanabilir mi?
Bu soruların cevabı, Müjdenin özünü oluşturan bir gerçekte yatar: Kurtuluş yalnızca Tanrı’nın lütfuyla mümkündür.
“Yalnızca lütufla” ilkesi, kurtuluşun tamamıyla Tanrı’nın isteği, merhameti ve iyiliğiyle gerçekleştiğini bildirir. Tanrı, bizi kurtarırken bizim ne kadar dindar, ne kadar ahlaklı ya da ne kadar istekli olduğumuza değil, kendi lütfuna bakar.
Lütuf, hak edilmemiş iyiliktir. Tanrı bize ceza yerine bağışlama, uzaklaştırma yerine kabul sunmuştur. Bu onun lütfudur.
“Ama kurtarıcımız Tanrı iyiliğini ve insanlara olan sevgisini göstererek bizi kurtardı. Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle yaptı.” (Titus 3:4–5)
Lütuf, insanın mahkûmiyeti kesinken gelen affın adıdır. Tanrı, günahkârı bağışlamayı seçti. Nedeni, bizdeki bir şey değil, O’ndaki iyiliktir.
Çünkü bu ilke, insanı Tanrı karşısında alçaltır ama aynı anda yüceltir. Tanrı’nın gözünde iyi görünmek için mücadele etmeye çalışmak yerine, imanlı şu güvenceye sahip olur:
Tanrı seni sevdi çünkü lütufkâr bir Tanrı’dır.
Bu ilke, imanlının övünmesini engeller ama aynı anda onu özgürleştirir:
“Övünmek gerekirse, yalnız Rab’le övünelim.” (1. Korintliler 1:31)
Tarih boyunca insanlar kurtuluşu kısmen Tanrı’ya, kısmen de kendi çabalarına bağlamaya çalıştı. Ama Kutsal Kitap boyunca Tanrı’nın sesi şunu ilan eder:
“Kurtaran Ben’im.”
Sola Gratia ilkesi, 16. yüzyılda Tanrı’nın halkını tekrar bu netliğe döndürdü. Kurtuluş bir ödül değil, armağandır. Ve bu armağan, Tanrı’nın yüreğinden doğar.
Kurtuluşun kapısı, insanın anahtarıyla değil, Tanrı’nın lütfuyla açılır. Bu da ancak İsa Mesih’te mümkündür.
Tanrı’ya ulaşmak için hangi yoldan gitmeliyiz? Kurtuluş hangi isimde bulunur? İnsanla Tanrı arasındaki köprü nedir?
Bu sorular, Müjdenin merkezindeki kişiyi işaret eder: İsa Mesih.
Ve bu soruların cevabı, şu sade ama güçlü ilkede bulunur: Yalnızca Mesih aracılığıyla.
“Yalnızca Mesih aracılığıyla” ilkesi, kurtuluşun ve Tanrı’yla barışmanın tek yolunun İsa Mesih olduğunu bildirir. İnsanla Tanrı arasındaki tek aracı, tek kurtarıcı, tek şefaatçi, tek çare İsa Mesih’tir.
“Tanrı ile insanlar arasında tek aracı vardır: İnsana dönüşmüş olan Mesih İsa.” (1. Timoteos 2:5)
Ne bir aziz, ne bir ruhani lider, ne de herhangi bir başka kaynak Tanrı’ya ulaşmakta aracılık edebilir. Sadece Mesih.
Ama bu, şunu açıkça ilan etmektir: Hiçbir insan, hiçbir gelenek, hiçbir yapı, Mesih’in yerine geçemez. Kurtuluş yalnızca O’nun çarmıhında kazanılmıştır.
Çünkü bugün bile birçok kişi Tanrı’ya yaklaşmak için aracı kişiler, sistemler ya da törenler aramaktadır. Oysa Tanrı’nın Müjdesi şu çağrıyı yapar:
“İsa’ya gel.”
Tanrı’ya yaklaşmak için İsa yeterlidir. Daha fazlası gerekmez — daha azı da yetmez.
“Ben yolum, gerçek ve yaşamım. Baba’ya ancak Benim aracılığımla gelinebilir.” (Yuhanna 14:6)
Bu söz ya tamamen doğrudur ya da tamamen yanlıştır. Eğer doğrudur — ki öyledir — o zaman başka hiçbir yol yoktur.
Tarihte birçok kişi Tanrı’yla insan arasındaki ilişkinin Mesih’le değil, dini sistemler ve aracılarla yürütüldüğünü sandı. Ama Tanrı halkını tekrar İsa’ya çevirdi. “Yalnızca Mesih aracılığıyla” ilkesi, halkı yeniden tek Gerçeğe yönlendirdi.
Çünkü yalnız İsa doğrudur.
Yalnız O günahsız yaşadı.
Yalnız O çarmıhta kurban oldu.
Yalnız O dirildi.
Yalnız O aracıdır.
Ve yalnız O Rab’dir.
Tanrı’ya giden kapı açıktır. Çünkü İsa o kapının kendisidir.
İnsan neden yaşar? Kurtuluşun amacı nedir? Her şeyin sonunda yücelik kime aittir?
Bu sorular, sadece teolojik değil, varoluşsal sorulardır. Ve cevapları, iman hayatının zirvesi olan şu gerçekte bulunur: Yalnızca Tanrı’ya yücelik.
“Yalnızca Tanrı’ya yücelik” ilkesi, her şeyin — yaratılışın, kurtuluşun, hizmetin, yaşamın — nihai amacının Tanrı’nın yüceliği olduğunu ilan eder.
Tüm övgü, onur ve şükran yalnızca O’na aittir.
Çünkü yalnız O yaratandır, yalnız O kurtarandır, yalnız O egemendir.
“Her şey O’nandır, O’nun aracılığıyla ve O’nun içindir. Yücelik sonsuza dek O’nun olsun! Amin.” (Romalılar 11:36)
Bu ilke, insanı merkeze koymaz. Tam tersine insanı, Tanrı’nın önünde doğru konuma getirir: yücelik veren bir yaratık olarak.
Ama bu, şunu öğretir: Biz kurtarıldık çünkü Tanrı merhametlidir — ki bu da O’nun yüceliğini gösterir.
Tanrı’nın yüceliği, insanın en büyük iyiliğidir.
Çünkü bizler doğamız gereği övgü arayan varlıklarız. Kendimize, başarımıza, bilgimize ya da maneviyatımıza övgü bekleriz. Ama kurtuluş planında, hiçbir insanın övünecek bir şeyi yoktur.
“Kimse övünmesin diye, bu Tanrı’nın armağanıdır.” (Efesliler 2:9)
İyi işler bile bizde değil, bizde çalışan Tanrı’dadır. Dolayısıyla imanlı şunu itiraf eder:
“Bunu ben yapmadım. Tanrı yaptı.”
Yücelik, yalnız Tanrı’ya ait olmalıdır.
Her şey O’nunla başladı, O’nunla tamamlanacak. Bu yüzden yücelik de yalnızca O’na aittir.
Yaşamımızın son sözü, imanımızın ilk gerçeğiyle aynıdır:
Yalnızca Tanrı’ya yücelik!
Kelam Medya
Hristiyan inacını temelleriyle öğrenmek ister misiniz? Eğitime katılmak için bize WhatsApp'tan mesaj gönderebilirsiniz. 0544 159 6512
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.